Featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Featured etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mavi Ekonomi, denizleri kullanımızı dönüştürmeye yardımcı olabilir

Deniz ekonomisi kavramı henüz yeni ortaya çıkmasına rağmen, ilk olarak 1999 yılında Kanada'nın St. Lawrence kentinde düzenlenen bir forumda gündeme geldi. Bir on yıl sonra Belçikalı ekonomist Gunter Pauli, 2010 yılında yayımlanan Mavi Ekonomi: 10 Yıl - 100 Yenilik - 100 Milyon İş adlı kitabında mavi ekonomi kavramını sistematik bir şekilde açıkladı.

2012 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Üzerine Birleşmiş Milletler Konferansı'nda (UNCSD veya Rio+20) mavi ekonomi teşvik edildiğinde, mavi büyümenin geliştirilmesi, nihayet birçok ülke için bir hedef haline gelmeye başladı. Bu ülkeler, mavi ekonomisinin hem toplumsal ve ekonomik kalkınmanın hem gerekli hem de kaçınılmaz bir sonucu hem de bir itici gücü olduğunu fark ettiler.

Kalkınma süreci açısından mavi ekonomi, deniz ekonomisi ve kültürünün belli bir aşamaya ulaşmasıyla ortaya çıkan, deniz ekonomisinin gelişmiş bir aşamasıdır. Bu nedenle, mavi ekonomide yer alan çok yönlü fayda insan toplumlarının gelecekteki sürdürülebilir kalkınması için büyük önem taşıyor.

Mavi ekonomi, yüksek kaliteli ekonomik büyümeyi sağlayan bir motor görevi görür. Sadece deniz ticareti, nakliye, liman altyapısı ve balıkçılık gibi geleneksel denizcilik endüstrilerini değil, aynı zamanda ekosistem turizmi, derin deniz akuakültürü, biyoteknoloji, deniz enerjisi ve deniz tabanı madenciliği gibi denizlerdeki biyolojik ve cansız kaynakların sürdürülebilir kullanımını da içerir.

Deniz kaynaklarının geliştirilmesi ve denizcilik mühendisliği ekipmanları üretimi gibi teknolojilerdeki gelişmeler, petrol ve doğalgaz arama gibi geleneksel denizcilik endüstrilerinin ve balıkçılığın dönüşümünü teşvik ederek deniz ekonomisinin kapsayıcı büyümesine yol açacaktır. Aynı zamanda, akıllı deniz tarımı ve biyotıp gibi deniz sağlığı gibi yeni ortaya çıkan endüstrilerin entegre bir şekilde geliştirilmesi, deniz ekonomilerinin yüksek kalitede büyümesini sağlayacaktır.

Kavram ayrıca hem kara hem de deniz kaynaklarının optimal tahsisini vurgulamaktadır. Kara ve deniz bağlantısının kesişme noktası olarak stratejik değere sahip limanlar, mavi ekonominin gelişmesinde iç ve dış bağlantı için lider rol oynayacaktır. Ayrıca, mavi ekonomi, denizcilik sanayi zincirini sürdürülebilir hatlarda destekleme ve genişletmeye önem vermektedir.

Mavi ekonominin koruyucu ve dönüştürücü gücü

Mavi ekonomisinin toplumsal faydaları da vardır, çünkü sosyal istikrarı korumaya yardımcı olur. Sürdürülebilir kalkınma kavramıyla yönlendirilen mavi ekonomi, uluslararası ticaretin, küresel faktör akışlarının ve yüksek kaliteli ekonomik kalkınmanın teşvikinde önemli ekonomik öneme sahiptir.

Benzer şekilde, yeni ortaya çıkan endüstrilerin gelişmesiyle birlikte daha fazla iş yaratılacak, bu da işsizliğin azaltılmasına, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına, sosyal kapsayıcılığın artırılmasına ve geçim kaynaklarının iyileştirilmesine yardımcı olacaktır. Daha da önemlisi, mavi ekonomi, düşük yatırım, yüksek getiri ve iyi istihdam olanakları ile yenilikçi projelerin geliştirilmesine elverişli olan döngüsel kalkınmayı vurgular.

Deniz ekosistemleri de bundan fayda sağlayacak. Mavi ekonominin gelişimi insan merkezli olmaktan ziyade biyoloji merkezlidir, kaynakların korunmasına önem verir ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını savunur. Deniz kaynaklarını sorumlu bir şekilde kullanma sürecinde, ortaya çıkan mavi ekonomi endüstrileri, deniz kaynaklarının verimli ve akılcı kullanımı yoluyla deniz ortamına verilen zararı azaltmada kilit rol oynayacaktır.

Deniz ekosistemlerinin bozulmasının önlenmesi ve iyileştirilmesi, okyanusun ve içinde yaşayan canlıların doğal afetlere karşı savunma yeteneklerinin artırılması amaçlanmaktadır. Bu hedefle uyumlu olarak, mavi ekonomi, dünya çapında taahhüt edilen sera gazı emisyonlarının azaltılması için önemli bir başlangıç noktası haline gelecektir. Ayrıca, deniz teknolojisi yenilikleri ve siyasi işbirliği, deniz ekosistemlerini koruma çabasına yardımcı olacaktır.

Denizler insan medeniyetinin uzun süredir taşıyıcısıdır ve mavi ekonominin işbirliği ve geliştirilmesi, küresel deniz yönetişimini ve işbirliğini teşvik etmek için önemli bir başlangıç noktası. İkili ve çok taraflı mekanizmalar altında küresel ve bölgesel mavi ekonomi işbirliğinin teşvik edilmesi, ülkelerin çevre kaynaklarını optimize ederken denizcilik, ekonomik, diplomatik ve siyasi açıdan çeşitlendirilmiş işbirliğini güçlendirmelerine yardımcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda uluslararası toplumun işbirliği kuralları oluşturmasına, bir işbirliği sistemi kurmasına, bir işbirliği çerçevesi oluşturmasına, siyasi karşılıklı güveni artırmasına ve küresel okyanus yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesini teşvik etmesine de yardımcı olacak.

Mavi ekonomi işbirliği, hem küresel hem de bölgesel düzeyde ortak bir deniz medeniyeti anlayışının gelişmesine ve deniz kültür mirasının korunmasına öncülük edecek. Bu kavram, kazan-kazan işbirliğini ve tüm uluslar için karşılıklı yararlanmayı vurguluyor. Daha da önemlisi, mavi ekonomi, Ortak geleceğe sahip deniz toplumu mottosu temelinde deniz ekolojik medeniyetinin inşasını teşvik eden ortak bir deniz kültürünün şekillenmesine yardımcı olacak...

Kaynak: sustainability-times.com

Yüksek omega-3 içeriği ile, deniz ürünlerinden sağladığınız faydayı arttıracak 6 yemek

Deniz ürünleri, sadece lezzetli birer seçenek olmanın ötesinde, sağlıklı bir beslenme planının da önemli birer parçası. Doğadan gelen bu besinler, protein, vitamin ve mineraller açısından oldukça da zenginler ve özellikle omega-3 yağ asitleri bakımından muhteviyatları, deniz ürünlerini sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezleri arasına sokmaktadır.

Deniz mahsüllerini pek çok formda tüketiyoruz; bunlar arasında buharda pişirme, ızgara yapma ve haşlama gibi metodlar var ve bunlar, bu metodlarla pişirmeye uygun deniz mahsülleriyle en iyi sonucu veriyor. Şimdi kısaca deniz mahsüllerinden daha fazla fayda sağlamak için harika 6 yemeğe göz atalım.

Miso somon

Somon tatlı tatlarla arası iyi olan bir balık. Burada Japon tarzında glazelenmiş balla karamelize edilmiş bir parça somonu pirinç ve biraz fasülye ile görüyoruz. Biz genellikle fasülyeyi tencerey yemeği olarak yemeye sıcak baksak da, dünyanın farklı mutfaklarında haşlanmış formu da sofralara geliyor.

Domatesli hamsili makarna

Makarna kendine has tüketici kitlesi olan özel bir yiyecek. Bu tarifte makarnanın içinde biraz hamsi var. Hamsiyi isterseniz kızarttırktan sonra isterseniz de füme formunda ekleyebilirsiniz. Hamsi omega-3 yağ asitleri yönünden oldukça zengin bir balık. Bu nedenle makarnanız daha da besleyici olacak.

Fırında uskumru

Uskumru veya muadilleri Türkiye'deki balık pazarlarında da bulunan önemli balıklardan. Palamut ve ton balığı ile uzaktan akraba olan uskumru balığı, Akdeniz tipi beslenmede kendine oldukça sık yer bulan sağlıklı bir seçenek.


Acı soslu ve limonlu alabalık

Alabalık, Türkiye'deki iç sularda yetiştiriciliği en yaygın şekilde yapılan balık ve ülke olarak iyi olduğumuz başlıca alanlardan biri. Alabalık, beyaz etli ve besleyici bir balık. Filetosunun üstüne biraz acı sos ve yanına da ekşi ile tadını seveceksiniz.


Sardalya sandiviçi

Bazen hamsi ile karıştırılan Sardalya, yağlı bir balık olması nedeniyle oldukça lezzetli ve besleyici bir balık. İşlemeye de yatkın olan sardalya, konserve yada tütsülenmiş haliyle de marketlerde yaygın şekilde bulunabilen bir balık. Siz de hafif bir atıştırmalık yada sağlıklı bir akşam yemeği alterantifi olarak biraz işlenmiş sardalya üzerine kırmızı soğan ve yanına yeşillik düşünebilirsiniz.

Kıtır nori içinde somon

Suşi ile arası iyi olanlar suşinin etrafına sarılan deniz yosunundan haberdardır. Biraz su yosununun içine kıyma haline getirilmiş yada tütsülenerek yaprak halinde kesilmiş somon koyarak bu farklı sushinin tadını çıkarabilirsiniz. Somon etini çiğ yemek zorunda değilsiniz, fırınlayarak hem yosunu çıtır çıtır yapabilir hem de somonu pişirebilirsiniz.

Kaynak: cleanplates.com

Süs balıkçılığını gözden kaçırıyor muyuz?

Süs balıkçılığı, gıda olarak tüketilmek üzere yetiştirilmiş balıkların dışında, kendi büyüklüğü ile önemli bir iş kolu olup, özellikle deniz süs balıkları yetiştiriciliği yaklaşık $5B bir hacme sahiptir. Su bitkilerini işin içine kattığınızda ise bu hacim düşündüğünüzden daha fazlasına tekabul ediyor.

Genellikle beslenme ve protein ihtiyacının karşılanmasına odaklandığımız su ürünleri sektöründe, süs balıkçılığı için yetiştiricilik göreceli olarak çok fazla ilgi görmeyen fakat bunun aksine çok önemli bir iş kolu. Burası akvaryum balıkları, su bitkileri, mercanlar ve akvaryumda yetiştirmeye uygun olan yumuşakçaların yetiştirilmesini kapsayan ve çevre koşullarından çok az etkilenerek yaklaşık 70 yıldır sessizce ilerleyen bir iş kolu.

Süs balıkçılığı, en az deniz balıklarının yetiştiriciliği kadar önemli. Çünkü yaklaşık 1000 tatlı su balığı akvaryumlarda beslenebiliyor bunlar ticari mal olarak değerlendiriliyor. Bu balıkların %90'ının yetiştiricilikten geldiğini söylemek yanlış olmaz.

Bu balıkların üretim kaynaklarına baktığımızda, tıpkı tüketilebilir bir su ürünü olan karides gibi Avrupa'nın jeolojik konumuna göre Uzakdoğu ülkeleri olan Çin, Singapur, Endonezya ve Hindistan'ın başı çektiğini görüyoruz, ancak coğrafi konumu nedeniyle akvaryum balıkları, Afrika ve Güney Amerika'dan (özellikle Piranha gibi türler) avcılık ve su ürünleri yetiştiriciliği yoluyla tüm dünyaya tedarik edilmekte.

Çiftliklerde yapılan yetiştiricilik pazarı da göreceli olarak yeni bir metod sayılabilecek olan doku kültürü ürünleriyle büyüyor. Sektör, bazı tatlı su türlerinin yanı sıra birçok farklı özelliğe sahip balıkları da üretiyor.

Deniz süs balıkları yetiştiriciliği, tatlı su türlerine göre nispeten az sayıda çiftlikte ve yaklaşık 100 kadar farklı türü kapsamakta.. Endonezya gibi Güney Asya ülkelerinden ve Filipinler, Fiji, Vanuatu gibi bazı Pasifik ada ülkelerinden yakalanan 1.800'ün üzerinde de yabani tür bulunuyor. Bu sayıyı, okyanuslardan uzaklarda yetiştirilen yaklaşık 150 mercan türü takip ederken, yabani türlerin sayısı da artıyor. Akvaryumlarda bakımı giderek daha popüler hale gelen yakalanan yumuşakçaların sayısı ise 700 kadar, ancak çok azı kontrollü koşullar altında kültüre alınmakta ve üretimleri gerçekleştirilmekte.

Akvaryumda balık yetiştirmek söz konusu olduğunda önümüze pek çok seçenek çıkar ve bu balıkların seçimi biraz da bütçeye, imkanlara, su bulunabilirliğine ve talebe göre değilir. Tuzlu su ve tatlı sularda yaşayan onlarca farklı balık türü olmakla birlikte, bunların içinden bazıları diğerlerinin arasından sıyrılarak öne çıkar ve akvaryumlar tutulmak üzere yaygın şekilde yetiştirilir.

Süs balığı yetiştiriciliği kuluçkahanede başlar ve orada biter.

Tüketilebilir su ürünleri yetiştiriciliği hakkında konuştuğumuzda, politika ve süreç yönetimleri tesisten tesise yada hedeflenen amaca yönelik değişiklik gösterebilmekle birlikte; tesisler genellikle kuluçkahane, yetiştirme, yetiştirme, kafesler/göletler ve işleme bölümlerinden oluşur. Süs balığı yetiştiriciliğinde ise tüm süreç, balıkların yumurtalarının döllendirildiği kuluçkahanede başlar ve biter. Bu nitelik, süs su ürünleri yetiştiriciliğinin daha az sermaye ve işletme gideri ile karakterize edildiği ve büyük ölçekli mali kayıp riskinin daha az olduğu anlamına gelir.

Süs balığı yetiştiriciliğinde kullanılan yemin maliyeti de tüketim balığı yetiştiriciliğine göre daha azdır. Tüketimlik balık yetiştiriciliğinde de yem çok büyük bir maliyet kalemi olarak hep hesap edilir. Bugün herhangi bir akvaryumda gördüğünüz birçok balık, ortalama 6 ay içerisinde 2 – 5 cm büyüklüğe ulaşarak rahatlıkla satılabilmektedir.

Tatlı su süs balığı türlerine göre 10 kata kadar daha fazla kazanç.

Süs balığı yetiştiriciliğinin, genel su ürünleri yetiştiriciliği içinde kazanç bakımından oldukça önemli ve dikkate değer bir yerde olduğundan bahsetmiştim. Bu kategori içinde de bazı sıralamalar yapmamız mümkün.

Tatlı suda yaşayan süs balıklarının yetiştiriciliği göreceli olarak daha kolay ve basit bir başlangıç kitiyle sağlanabiliyor., Tuzlu su türlerinin yetiştiriciliğine başlamak içinse kitleriniz daha farklı ve tatlı suya göre karmaşık kaçıyor, dolayısıyla sermayesi de tatlı suya göre daha yüksek. Ayrıa teknik uzmanlık bilgisi ile deneyim ve beceri konusunda da biraz daha birikim gerektiriyor. Bunlara bağlı olarak tuzlu su akvaryumlarının kurulum, bakım ve işletmelerinden elde edilen kazanç da daha fazla oluyor, kaldı ki bunların içindeki balıkların fiyatları da tatlı su türlerine göre daha yüksekte kalıyor.

Toplumsal bir dönüşüm aracı olarak su ürünleri yetiştiriciliği, sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkı sağlayabilecek mi?

Sidney New South Wales Universitesi'nden yüksek lisans öğrencisi olan Joshua Noiney, Papua Yeni Gine'deki balık yetiştiriciliğinde devrim yaratmak için balıkçılık alanındaki uzmanlığından yararlandı. Araştırmacının girişimi yalnızca yetiştiricilikte reform yapmakla kalmadı, aynı zamanda toplumsal çabayı yapıcı kalkınmaya, şiddeti azaltmaya ve büyümeyi teşvik etmeye yönlendirdi.

Joshua Noiney, 2017'den bu yana New South Wales Sidney Üniversitesi'nde okurken, Papua Yeni Gine'de su ürünleri yetiştiriciliğine dönüştürücü bir yaklaşımı ön plana çıkarmak üzerine çalışıyor. Ülkenin balıkçılık sektörü hakkında sağlam bir geçmişe sahip olan Noiney, ileri teknolojiyi ve temel eğitimi stratejik olarak yerel balık yetiştiriciliği uygulamalarına entegre etti. Bu geçiş yalnızca endüstriyi güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda toplulukları şiddet geçmişinden kolektif ve kişisel ilerlemeye doğru yönlendiren bir toplumsal katalizör görevi de gördü.

Prof. Sammut'un Noiney ile işbirliği içinde yürüttüğü girişim, akademi ve yerinde uygulama arasındaki başarılı ortaklığın örneğini oluşturuyor. Koalisyon; kurumlar, sivil toplum kuruluşları, Avustralya ve Papua Yeni Gine hükümetleri, okullar, hapishaneler ve yerel topluluklar dahil olmak üzere çeşitli paydaşları bir araya getirdi. Birlikte, su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün büyümesinde çok önemli olan  kesintisiz bilgi ve kaynak alışverişini desteklediler.

2009 yılında 11.000 olan balık çiftliği sayısı, her iki ülkeden çok disiplinli ekiplerin ortak çabaları ile 2023 yılına kadar 70.000'in üzerine çıktı. Bu genişleme sadece ekonomik bir zaferi değil, aynı zamanda Papua Yeni Gine'de toplumsal dönüşüm için bir araç olarak sürdürülebilir tarımın etkili gücünü de yansıtıyor. Bu yenilikçi balık yetiştiriciliği modeli sayesinde toplum ilerleme ve istikrar ortamını teşvik eden bir dönüşüm yaşıyor.

Papua Yeni Gine'de Su Ürünleri Endüstrisi

Su ürünleri yetiştiriciliği Papua Yeni Gine'de gıda güvenliğine, geçim kaynaklarına ve ekonomik kalkınmaya önemli katkıları olan önemli bir endüstri. Bölgenin çeşitli su ekosistemleri, balık yetiştiriciliği faaliyetlerinin genişletilmesi için büyük bir potansiyel sunuyor. Papua Yeni Gine'nin su ürünleri endüstrisi, yaylalardan kıyı bölgelerine kadar farklı çevre koşullarına uyum sağlayan tilapya, sazan ve alabalık gibi çeşitli türleri kapsıyor.

Ülkenin deniz kaynaklarına bağımlılığı ve yabani balık stoklarının aşırı tüketimi göz önüne alındığında, bu sektörün ilerlemesi özellikle önemlidir. Papua Yeni Gine'de balık yetiştiriciliğinin büyümesine odaklanarak, doğal stoklar üzerindeki baskıyı azaltabilecek ve biyolojik çeşitliliği koruyabilecek, yabani balık avcılığına sürdürülebilir bir alternatif yaratmaya çalışıyor.

Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde Piyasa Tahminleri ve Eğilimler

Küresel su ürünleri pazarının önümüzdeki on yılda önemli ölçüde genişlemesi bekleniyor. Balık ürünlerinin sağlık açısından faydalarının anlaşılmasıyla artan tüketimin yanı sıra artan küresel nüfus da bu öngörülen büyümeyi destekliyor. Teknolojik gelişmeler, daha sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesi ve su ürünleri yetiştiriciliğinin gelişimini teşvik eden hükümet girişimleri de sektörün desteklenmesine hizmet ediyor. Papua Yeni Gine'nin durumu, yerel balık yetiştiriciliğinin teknolojik entegrasyon ve stratejik kalkınma çabalarından faydalanması nedeniyle dünya çapındaki bu eğilimleri yansıtıyor.

Bu sektörde başarının devam etmesi; hastalık kontrolü, yem kalitesi, sürdürülebilir tarım uygulamaları ve iklim değişikliğinin etkileri gibi zorlukların ele alınmasına bağlı. Bu sorunların üstesinden gelmenin anahtarı ise uluslararası işbirliği, araştırma ve geliştirmeye yatırım yapılması ve yerel halkın doğrudan katılımını ve endüstrinin büyümesinden faydalanmasını sağlayan toplum temelli girişimlere vurgu yapılması.

Toplumsal Etki ve Sektörel Zorluklar

Su ürünleri yetiştiriciliğinin sürdürülebilir gelişiminin, ekonomik faydaların ötesinde daha geniş toplumsal etkileri var. Noiney ve ekibinin aktif olduğu Papua Yeni Gine gibi bölgelerde balık yetiştiriciliğinin büyümesi, şiddet ve sosyal bozulmanın azalmasıyla ilişkilendirildi. Su ürünleri yetiştiriciliği, alternatif bir geçim kaynağı sağlayarak ve topluluk uyumunu teşvik ederek kırsal alanların genel istikrarına ve refahına katkıda bulunabilir.

Ancak sektör önemli engellerle de karşı karşıya. Balık sağlığı, üreme, yem ve çiftçilik uygulamalarının çevresel sürdürülebilirliği ile ilgili teknik zorluklar ele alınma. Büyümeyi etkili ve adil bir şekilde yönetmek için uygun düzenleyici çerçevelerin oluşturulmasına da ihtiyaç var.

Papua Yeni Gine'de sağlam bir su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün geliştirilmesi çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. Kapasite geliştirme, eğitim ve öğretim, kaliteli girdilere erişim ve pazar geliştirme, sektörün uzun vadeli sürdürülebilirliğini ve etkisini güvence altına alacak hayati bileşenlerdir.

Balık yetiştiriciliği ve sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği uygulamalarının daha geniş bağlamı hakkında ek bilgi edinmek isteyenler için Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Balık Merkezi gibi saygın kaynaklar, bu kritik konular hakkında kapsamlı bilgi ve belgeler sunmaktadır. Bu tür platformlar, Joshua Noiney ve ortaklarının Papua Yeni Gine'de gösterdiği ilerlemelerle uyumlu uzmanlık ve veri sunarak dünya çapındaki benzer girişimlere ışık tutuyor.

Abarttığımız kadar var mı: Lüfer

Boğazın kendi halinde ışıldayan ve yer yer de güçlenerek akıntılar yaratan sularına oltasını sallamış olan bir balıkçının iğnesine gümüşi mavi renkli bir balık takılıyor ve balık kaçmaya çalışsa da balıkçının onu bırakmaya niyeti yok. Bu çeşitli zamanlarda boğazdan tutabileceğiniz herhangi bir balık değil, o bugün hikaye olarak anlatılan eski mitlerde adı geçen gerçek bir efsane: Lüfer.

Bu benzersiz yırtıcı, Avrupa ve Asya arasındaki stratejik su yollarında binlerce yıldır gidip geliyor, göreceli olarak kendinden daha şanssız olan avını yakalıyor ve yaşamaya devam ediyor; yada devam etmeye çalışıyor. Homerik mitlerden bugünün modern, kozmopolit ve karmaşasıyla yükselen şehri İstanbul ile tarih boyunca pek çok hikayede adı geçen Çanakkale arasında, lüfer imparatorlukların yükselişine ve düşüşüne, kültürlerin birbiriyle çatışmasına ve insanlık tarihinin gelgitlerine tanıklık etti. Hem de dünyanın hemen hemen tüm denizlerinde; Lüfer dünya üzerinde bulabileceğiniz en yaygın balıklardan yalnızca biri.

Lüfer balığının taksonomik yeri ve özellikleri

Pomatomidae ailesi içinde yer alan Lüferin latince ismi Pomatomus saltatrix. Uzun, hafif iğ şekilli vücudunun ucunda küt ve büyük bir kafası var. Dişleri ise oldukça keskin. Lüferi diğer balıklardan ayıran en önemli özelliklerinden birisi büyük ve çatallı kuyruğu ve benzersiz rengi. Zaten balığa adını veren de bu gümüşsü-mavi rengi. Körfezlerde, haliçlerde ve resiflerin kıyılarında yaşam alanı bulurken hemen hemen dünyadaki tüm denizlerde bulunur. Etobur bir balıktır ve sportif avcılıkta özellikle aranan bir türdür.

Bu balığı neyin özel yaptığını hiç düşündünüz mü?

Yanardöner pullarla süslenmiş gövdesi, balık sudan tam çıkarken güneş ışığıyla dans ediyormuş gibi görünmüyor mu? Peki ya minyatür birer hançeri andıran sivri dişleri düşlerimizde bizi korkutan korkunç bir yaşam biçiminin temsili değil mi? Bıkmadan, usanmadan ve yorulmadan avını arayışı işe balıkçıların ona verdiği ismi sonuna kadar hak etmesini sağlıyor.

Fiziksel özelliklerinin ötesinde Lüfer, su altı ekosisteminde benzersiz bir halkayı oluşturan özel bir balık. Besin zincirinin en üstünde yer alan avcılardan olması nedeniyle, suyun altındaki dengenin devam ettirilmesinde oldukça hayati bir öneme sahip. Lüferin varlığı İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kullanan yada orada yaşamını devam ettiren pek çok türün sağlıklı bir şekilde yaşamasını ve soylarını devam ettirmesini sağlayan bir garanti gibi.

Aynı balığın farklı büyüklüklerdeki hallerine farklı isimler vermek yalnızca Lüfer’e özgü değil. Bu balık, hayatının farklı aşamalarında defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, kofana ve sırtıkara gibi isimlerle de tanınıyor.

Fotoğraf: fishmasters.com

Gıda takviyesi olarak Omega-3 yağ asitleri

Dengeli bir beslenme alışkanlığı dahilinde, somon, ton balığı, mezgit ve sardalyagiller Omega-3’leri yeterli miktarda almanız için doğru kaynaklar olarak tanımlanabilir. Fakat bu balıkları düzenli olarak tüketmek konusuda sıkıntı çekenler yada belirli bir sağlık sorun nedeniyle balığı bu formda yiyemeyenler için gıda takviyesi formunda omega-3 kaynakları doğru çözüm olarak tavsiye edilebilir.

Gıda takviyeleri şu anda büyük bir pazar ve özellikle konu omega-3 olduğunda karşınıza pek çok seçenek çıkacak. Bunların içinden doğru, işinize yarayacak ve size beklendiğiniz faydaları sağlayacak olanları seçmek oldukça önemli.

Piyasada bulacağınız pek çok Omega-3 yağ asidinin kaynağı genellikle yağlı balıklar. Satın almak istediğiniz ürünün içeriğindeki yağın kaynağının soğuk sularda yaşayan vahşi balıklardan ve kirlilikten uzaktan geldiğinden mümkün olduğu kadar emin olmanız önemli. Bunun yanında alg bazlı Omega-3 yağ asitleri de var, bunlar da vejeteryan ve vegan beslenme alışkanlığına sahip insanların tüketiminde son zamanlarda yükselen bir değer.

Takviye edici gıdalar kadar bunların saflığı da önemli. Gıda takviyeleri civa, PCB yada ona benzer başka hiç bir kirleticiyi içermemeli. Üçüncü parti sertifikasyonlar da size güven sağlayacak başka bir kriter. Lütfen satın almadan önce gıda takviyesinin içindeki hammaddenin hangi organizasyon tarafından sertifikalandırıldığını kontrol edin.

Hangisi için olursa olsun, yeni bir gıda takviyesi kullanmaya başlamadan önce mutlaka sağlık danışmanlığını aldığınz sağlık profesyonelinden yardım almayı ihmal etmeyin. Masum bir beslenme takviyesi gibi görünüyor olsa bile, bu Omega-3 için de geçerli. Uzmanınız size çeşitli tahlillerin neticesinde kullanmanız gereken miktarı, günlük kullanım dozunuzu, gerekli olan bir başka bilgiyi, etkileşim mekanizmalarını anlatacaktır.

Omega-3 yağ asitleri yaşamınız için gerekli, hayati rol oynayan ve çeşitli fonksiyonların gerçekleşmesini üstlenen besin maddeleri. Deniz ürünlerinden yada başka diğer kaynaklardan Omega-3 yağ asitlerini almanız vücudunuzun ihtiyaç duyduğu yakıtı ona vermenizi sağlayacaktır.

Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

İşi bilenler için balık pişirmek oldukça kolay ve zevkli bir iş gibi görünse de bu işin kendine has püf noktaları da yok değil.

Bunlardan ilki, balık seçerken kullanmayı planladığınız pişirme yöntemini göz önünde bulundurmanız.

Bazı balıklar belirli pişirme tekniklerine daha uygundur. Örneğin, narin beyaz etli balıklar haşlama ve buharda pişirme için idealdir; somon gibi daha sert balıklar ise ızgarada veya kızartılarak pişirilebilir.

Hadi bunlarla ilgili bazı şeyleri kontrol edelim.

Taze balık seçmek, lezzetli, doyurucu ve güvenli bir bir yemek için çok önemlidir. Taze balıkların gözleri çökük veya bulanık olmaz, parlak ve nettir.. Solungaçlar parlak kırmızı ve nemli olmalı, yapışkan veya kahverengi olmamalıdır. Pullar parlak olmalı ve cilde sıkı bir şekilde yapışık olmalıdır.

Taze balığın eti sert olmalı ve hafifçe bastırıldığında eski halini kolayca almalıdır. Tezgahtaki yumuşak veya umuşak görünen balıklardan kaçının çünkü bu, tazeliğin belirgin bir göstergesidir. Taze balığın hafif, deniz tazeliğinde bir kokusu olmalıdır. Balığın güçlü, balık kokusu varsa, büyük olasılıkla eski demektir ve bunları satın almaktan kaçınılmalıdır.

Balıkları, güvenilir balıkçılardan veya taze deniz ürünleri reyonları olan marketlerden satın almak şu an için en iyi yol gibi görünüyor. Bazı yerlerde kasa arkalarında balık satan satıcılar da var, fakat oldukça hassas bir ete sahip olan balığın tazeliği ve üzerindeki bakteri yükü hakkında pek bir şey öğrenemediğimiz bu satıcılar, beraberinde aynı zamanda risk de taşıyor. Paketlenmiş balıkların son kullanma tarihlerini kontrol edin ve bu tarihin yaklaştığı veya geçmiş olanları almaktan kaçının. En iyi kaliteyi ve lezzeti sağlamak için mevsiminde olan balıkları seçin. Birçok balık türünün en bol ve lezzetli olduğu dönemler zirve sezonlarıdır.

Balıkları aşırı pişirmenin, balığın dokusu ve lezzetiyle ve genel mutfak deneyimini etkileyen birçok olumsuz sonucundan söz edebiliriz.

Fazla pişirilen balıklar nemini kaybederek kuru ve lastiksi bir forma dönüşür. Bu tür bir yemek kimse tarafından pek tercih edilmez. Belki sokak kedileri. Bu olay şöyle gerçekleşir, fazla ısı alan etin yapısındaki proteinler büzülür ve sıkılaşır, bu da eti daha sert ve yemesini sevimsiz hale getirir, balığın hassas tadı kolayca kaybolur. Yüksek ısı, balığa tat veren doğal yağları ve enzimleri parçalar, bu sayede geriye besin değeri de dahil olmak üzere pek bir şey kalmaz. Uzun süreli ısıya maruz kalmak, omega-3 yağ asitlerini, proteini ve diğer temel besin maddelerini bozarak balık üketiminden elde etmek istediğimiz faydalardan yararlanmamızın önüne geçer.

Aşırı pişirmeyi önlemek ve lezzetli ve yemeğinizi lezzetli hale getirmek için, balığın çeşidine bağlı olarak önerilen pişirme sürelerine ve sıcaklıklarına uymak çok önemlidir. Balığın iç sıcaklığını kontrol etmek için bir yiyecek termometresi kullanmak iyi bir fikir olabilir. Ayrıca balığın kalınlığını da göz önünde bulundurun ve pişirme süresini buna göre ayarlayın. Daha kalın balık kesimleri, ince balık kesimlerine kıyasla biraz daha uzun pişirme süreleri gerektirebilir.

Balığın besinleri yıl boyunca değişiklik gösterir ve lezzetini ve yağ içeriğini etkiler. Sıcak aylarda balıklar fitoplankton, zooplankton ve diğer besin açısından zengin kaynakların tüketiminin artması nedeniyle daha zengin ve daha lezzetli bir profile sahip olma eğilimindedir. Besin kaynaklarının kıtlaştığı soğuk aylara hazırlık amacıyla bu dönemde yağ rezervlerini arttırır. Bu artan yağ içeriği, sonbahar ve kış aylarında daha tereyağımsı ve lezzetli bir tada katkıda bulunur. Balıkların yumurtlama döngüsü de lezzetlerini etkileyebilir. Yumurtlama sırasında balıklar üremeye daha fazla enerji ayırırlar, bu da et lezzetinde ve etin yağ içeriğinde düşüşe neden olabilir.

Su sıcaklığı balığın metabolizmasında ve besin emiliminde rol oynar. Daha soğuk su sıcaklıkları metabolizmayı yavaşlatabilir ve balıkların daha yağsız, dolayısıyla daha az lezzetli olmasına neden olabilir. Daha yüksek sıcaklıklar ise yağ birikimini teşvik edebilir ve lezzeti artırabilir. Balığın yakalandığı yer de tadını etkileyebilir. Farklı bölgelerden gelen balıklar; beslenme, su koşulları ve çevresel faktörlerdeki farklılıklara bağlı olarak farklı tat profillerine sahip olabilir.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?

 

Popüler balık pişirme yöntemleri nelerdir?

Balık pişirmenin birçok farklı yolu vardır, ancak en popüler yöntemlerden bazıları şunlardır:

Haşlama, balıkların lezzetli bir sıvı içinde kaynatılması şeklinde yapılan bir pişirme yöntemidir. Balıkları haşlarken lezzetli ve aromatik bir sıvı kullanmak yemeğin lezzetini arttıracaktır. Su, şarap, süt, narenciye suyu ve bira bu yöntemde balıkla birlikte kullanılmaya uygundur. Bu, somon ve alabalık gibi hassas balıklar için idealdir. Ayrıca bu yöntem deniz ürünleri bazlı çorbaların pişirilmesinde de kullanılır. Haşlanmış balık, tek başına veya daha büyük bir yemeğin parçası olarak tüketilebilen çok yönlü bir yemektir ve sofradaki herkesi memnun edecek sağlıklı ve lezzetli bir seçenektir.

Buharda pişirme, balık pişirmenin yaygın ve sağlıklı bir yoludur çünkü balığın nemini ve besin değerlerini korumaya yardımcı olur. Balık buharda pişirildiğinde nemli ortamda pişirilir, bu da kurumasını önler. Bu pişirme yönteminde yemeğe kalori yükleyebilecek herhangi bir ilave yağın kullanılması gerekmez.

Buharda pişirilmiş balık, diğer yöntemlerle pişirilen balığın dokusuna göre sıklıkla tercih edilen hassas ve pul pul bir dokuya sahiptir. Balık buharda pişirildiğinde yavaş ve nazikçe pişirilir, bu da balığın sertleşmesini veya aşırı pişmesini önlemeye yardımcı olur.

Buharda pişirme yoğun çalışan insanlar için hafta içinde ve akşamları yapmak için mükemmel , basit ve kolay bir yöntemidir. Buharda pişirilmiş balıklar birkaç dakika içinde pişirilebilir ve herhangi bir özel ekipman veya beceri gerektirmez. Ayrıca çeşitli soslarla ve pirinç, sebze yada erişte gibi garnitürlerle ve mezelerle servis edilebilir, bu da yemeğinizi beğeninize göre daha fazla kişiselleştirmenize olanak tanır.
Balıkları buharda pişirirken, balığın tencerenin dibine yapışmasını önlemek için buharda pişirme sepeti veya rafı kullanmak iyidir. Balığın lezzetini arttırmak için buharda pişirilen sıvıya zencefil, yeşil soğan ve limon gibi aromatikler de ekleyebilirsiniz.

Izgara, balığın yaygın, ısıyı iyi derecede eşit şekilde ileten ve dayanıklı bir kapta yada sıcağa dayanıklı tel gibi bir malzemenin üzerinde doğrudan ateşte ve yüksek sıcaklıkta pişirilme yöntemidir. Bu yöntem ton balığı ve -eğer herşeye rağmen tüketiyorsanız- kılıç balığı gibi sert etli balıklar için ideal bir yöntemdir. Fakat hamsi ve sardalya gibi balıklar da ızgaraya girerler. Bunlar da yağlı balıklar olduğundan ızgarada pişebilirler.

Balıkların ızgarada pişirilmesi, balığın halihazırda var olandoğal lezzetini katmerleyen benzersiz bir dumanlı tadın oluşmasını sağlar. Izgaranın yüksek ısısı, balık etinde var olan şekeri karamelize ederek derin, karmaşık tatlar üreten bir Maillard reaksiyonu yaratır. Burada bahsettiğim şeker, çaya karıştırdığımız gibi değil. Balığın dışını çıtır, kömürleşmiş bir görünüm oluştururken, iç kısmını nemli ve kolayca ayrışabilecek şekilde tutar. Dokulardaki bu kontrast, iyi ızgaralanmış bir balık yemeğinin önemli bir unsurudur.

Izgara yapmak nispeten sağlıklı bir pişirme yöntemidir çünkü biraz yağ veya isterseniz tereyağı gerektirir  ve yemek genel olarak az yağlıdır. Kullandığımız balık yağlıysa - burada hamsi ve sardalya gibi balıklardan bahsediyorum - ekstra yağ kullanma ihtiyacı daha da azalır. Balık, az yağlı, yüksek proteinli bir besin kaynağıdır ve ızgara, balığı besleyici ve doyurucu bir yemek haline getirir. Balık ızgarası yapmak, kapsamlı hazırlık veya özel ekipman gerektirmeyen basit bir pişirme yöntemidir. Izgara önceden ısıtıldıktan sonra pişirme işlemi hızlı ve kolaydır. Bu pişirme yöntemi çok yönlüdür ve narin beyaz balıklardan sert etli ton balığına kadar çok çeşitli balık türlerini pişirmenize olanak tanır. Izgara balığınızın lezzetini kişiselleştirmek için farklı marinatlar, ovalamalar ve baharatlarla da denemeler yapabilirsiniz.

Fırınlama, pek çok balık yöntemi için kullanabileceğiniz çok yönlü bir yöntemdir ve balığı ister bütün ister fileto halinde, bu yöntemle pişirebilirsiniz. Herkesin kolaylıkla yapabileceği kolay ve hızlı bir yöntemdir. Fırınlama, balığın doğal tatlarının yavaşça gelişmesine olanak tanıyarak ince ve hassas bir tat profili oluşturur. Izgara veya kızartmanın aksine fırınlama, balığın doğal tadının ortaya çıkmasına izin vererek baskın dumanlı veya damağa hoş gelmeyen yağlı tatlar vermez.

Bu yöntem balığın nem içeriğini koruyarak etli ve ağızda kolay dağılan bir et profilinin oluşmasını sağlar. Fırının kapalı ortamı, pişirme esnasında buharı hapsederek balık etinin kurumasını önleyerek yemeğin daha sulu ve lezzetli olmasını sağlar.

Kızartma, ızgara gibi geniş balık çeşidiyle birlikte kullanılabilecek hızlı ve kolay bir pişirme yöntemidir. Bu yöntem küçük balıklar veya sotelik parçalar halinde kesilmiş balıklar için idealdir. Kızartma, balığa zengin, gevrek bir dış görünüm ve sulu, yumuşak bir iç kısım kazandırır. Yağın yüksek ısısı balığın yüzeyini yakarak doku ve tatlarda hoş bir kontrast yaratır.

Tıpkı fırınlama gibi kızartma da özel ekipman veya kapsamlı uzmanlık gerektirmeyen, iyi bilinen ve toplumun pek çok kesimi tarafından erişilebilir bir pişirme yöntemi olarak karşımıza çıkar. Çoğu mutfağın fritöz, daha modern haliyle AirFryer veya tavaya erişimi vardır, bu da onu ev aşçıları için uygun bir seçenek haline getirir.

Kızartılmış balıka yemeğe görsel çekicilik katan altın renkli, çıtır bir dış yüzeyi vardır. Çıtır kaplama aynı zamanda balığın şeklini korumaya yardımcı olarak onu her açıdan hoş bir yemek haline getirir. Kızartma, çeşitli tatlandırıcıların ve baharatların dahil edilmesine olanak tanır ve tabakta bir tatlar senfonisi yaratır. Balıkları kızartmadan önce marine edebilir, bir hamur veya galeta unu ile kaplayabilir veya yağa otlar ve baharatlar ekleyebilirsiniz.

Bu yöntem balığın sertleşmesine, fazla nemin giderilmesine ve lezzetinin artırılmasına yardımcı olur. Yağın yüksek ısısı balığın yüzeyinde olması muhtemel bakterileri de öldürerek balığı daha da güvenli hale getirir. Nispeten hızlı ve etkili bir pişirme yöntemidir. Yağın yüksek ısısı balığın çabuk pişmesini sağlayarak yemeğin zamanında hazırlanmasını sağlar. Balık fazla yağ çekmesin diye yağı önceden kızdırmalı ve piştikten sonra da yağın altını kapatmadan balığı içinden almalısınız.

Bu serinin diğer yazıları:

  1. Neden balıkları bir çok şekilde pişiriyoruz?
  2. Popüler balık pişirme yöntemleri neler?
  3. Balık pişirirken nelere dikkat etmeliyim?