Araştırmalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Araştırmalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yüksek teknoloji kullanımı gençleri tarım ve hayvancılıkta çalışmaya teşvik edebilir

Kapalı devrede devirdaim yapan su ürünleri yetiştiriciliği ve akuaponik su ürünleri yetiştiriciliği gibi teknolojiye dayalı gıda üretimindeki büyüme, gençleri tarım iş gücüne geri getirebilir.

Mississippi Eyalet Üniversitesi Yaban Hayatı, Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Bölümü Emeritus Profesörü Dr.Louis R. D'Abramo, özellikle Kuzey Amerika'daki gençlerin, kırsal yaşamın dışındaki meslektaşlarının aksine genellikle kırsal yaşamı çekici bulmadıkları için geçerli olduğunu belirtti. 

Bu durum her ne kadar Amerika için tanımlanmış olsa da, Türkiye'deki gençlerin de özellikle kırsal kesimde yaşama ve orada iş yapmak konusunda pek istekli olduklarını söyleyemeyiz. Kırsaldaki erişim, lojistik ve iletişim gibi başlıca sorunlar gençleri şehirlerden uzaklaşmak konusunda isteksiz kılıyor olabilir.

Uluslararası öğrencileri dört yıllık lisansüstü programlara çekmek zor değil çünkü çoğu durumda, ekonomiye önemli ölçüde katkıda bulunan gelişmiş su ürünleri yetiştiriciliği endüstrilerine sahip ülkelerden geliyorlar ve sektörde çalışmaya istekli birçok kişi farklı yaşam tarzlarına sahip ve genellikle kırsal alanlarda yaşıyor diyor D'Abramo.

Çoğu çiftliğin bulunduğu uzak bir ortamda çalışmaya yönelik isteksizlik, Kanada'da su ürünleri yetiştiriciliği iş gücünü cezbetme ve elde tutmada önemli bir zorluk olarak yankılanıyor. Kanada Tarım İnsan Kaynakları Konseyi'nin "İşgücü Piyasası Tahmini 2029" raporu, bunun endüstrinin genişlemesini geciktirebileceğini veya engelleyebileceğini söylüyor.

Gençlerin çiftlik işlerinden uzaklaşması, yaklaşık bir nesildir devam ediyor, ancak su ürünleri yetiştiriciliğinin özellikle "kontrollü çevre tarımı" olarak adlandırılan alanlardaki genişlemesi biraz rahatlama sağlayabilir.

Gıda üretim sistemleri daha teknolojiye dayalı hale geldikçe ve çiftlik alanlarının şehir merkezlerine daha yakınlaşmasına izin verdikçe, çeşitli disiplinleri okuyan daha fazla genç insan buna dahil olmaya ikna edilebilir.

İşletme geçmişi olan kişilere, büyük olasılıkla su ürünleri yetiştiriciliği işletmeciliğine ağırlık veren bir MBA kazanmış kişilere ve iki yıllık bir kolejden önlisans derecesi ile özel olarak eğitilmiş ve mezun olan kişilere ihtiyaç duyulacaktır diyor D'Abramo.

Virginia Deniz Ürünleri Tarım Araştırma ve Genişletme Merkezi Direktörü Dr. Michael Schwarz, kontrollü çevre tarım şemsiyesi altında daha hızlı büyüyen segmentin akuaponi olduğunu söylüyor. Büyümesini çiftlik çiftlikleri değil, ticari ölçekli üreticiler yönlendiriyor, diyor.

Endüstriden ve yatırımcılardan ipucunu alan Virginia Tech’in yeni SmartFarm İnovasyon Ağı, odak noktasının SmartFarm teknolojileri olduğu bir Kontrollü Çevresel Tarım İnovasyon ve Eğitim Merkezi kurdu.

Akuaponiklere önemli bir sermaye yatırımı görmeye başlıyoruz, bu da çoğu durumda salmonidi üretimle ilişkilendiriyor. İş gücünde birden fazla, farklı disipline ihtiyacınız olanlarda. Su ürünleri yapıyorsanız, balık yetiştiren insanlara ihtiyacınız var; bitkileri anlayan, üretim, sağlık, hastalık kontrolü, hasattan biyogüvenlikten anlayan insanlara dedi Schwarz.

British Columbia'daki Vancouver Island Üniversitesi'nde (VIU) öğrenciler, gıda üretiminin ekolojik ayak izini azaltan mahsul çeşitlendirmesini ve gelişmiş çiftlik ekonomisini ve entegre bir gıda üretim sisteminin nasıl işletileceğini anlayarak ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik hakkında bilgi edinirler. VIU’nun kültür balıkçılığı serası benzersizdir çünkü bir soğuk su balığı olan mersin balığı yetiştirir, oysa çoğu işlem tipik olarak tilapia gibi ılık su balıkları yetiştirir.

VIU’nun Balıkçılık ve Su Ürünleri Teknolojisi Programında birinci sınıf öğrencisi olan Holli Desrocher, Şu anda ekilebilir arazimiz tükeniyor, bu yüzden aquaponics kullanabileceğimiz bir alternatif." Diyor. Kendi kendine yeterli olması için daha fazla şey öğrenmek istedim. Büyüdüğümde ve çocuklarım olduğunda ailemi beslemek için kendi sebzelerimi yetiştirmek istiyorum. diyor.

D’Abramo, hem endüstri hem de akademi için yapılacak çok iş olduğunu kabul ediyor.

ABD'de su ürünleri yetiştiriciliğinin olduğu gibi pazarlanması gerekiyor. Su ürünleri yetiştiriciliği yapan insanlar gerçekten de "dünyayı kurtarmaya çalışıyorlar." Bu, insanların dikkatini çekiyor. Akademinin bilgilendirmek için sosyal medya gibi çıkışlar bulması gerekiyor. Bu yaklaşım, mevcut nesiller için çok önemlidir. Özel sektör ve üniversite araştırmacıları arasında işbirliğini teşvik eden bir ortam şart” diyor.

Ayrıca, yanlış bilgileri ortadan kaldırmaya yardımcı olmak için kendisi gibi araştırmacılara “su ürünleri yetiştiriciliği hakkında daha iyi ve daha sık iletişim kuran kişiler olma” görevini verdi. "Kamuoyuyla etkili iletişim, genellikle üniversite araştırmacılarının güçlü bir noktası değildir" diye itiraf etti.

aquaculturenorthamerica.com'daki yazıdan Türkçe'ye çevrilmiştir.

Toplumsal bir dönüşüm aracı olarak su ürünleri yetiştiriciliği, sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkı sağlayabilecek mi?

Sidney New South Wales Universitesi'nden yüksek lisans öğrencisi olan Joshua Noiney, Papua Yeni Gine'deki balık yetiştiriciliğinde devrim yaratmak için balıkçılık alanındaki uzmanlığından yararlandı. Araştırmacının girişimi yalnızca yetiştiricilikte reform yapmakla kalmadı, aynı zamanda toplumsal çabayı yapıcı kalkınmaya, şiddeti azaltmaya ve büyümeyi teşvik etmeye yönlendirdi.

Joshua Noiney, 2017'den bu yana New South Wales Sidney Üniversitesi'nde okurken, Papua Yeni Gine'de su ürünleri yetiştiriciliğine dönüştürücü bir yaklaşımı ön plana çıkarmak üzerine çalışıyor. Ülkenin balıkçılık sektörü hakkında sağlam bir geçmişe sahip olan Noiney, ileri teknolojiyi ve temel eğitimi stratejik olarak yerel balık yetiştiriciliği uygulamalarına entegre etti. Bu geçiş yalnızca endüstriyi güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda toplulukları şiddet geçmişinden kolektif ve kişisel ilerlemeye doğru yönlendiren bir toplumsal katalizör görevi de gördü.

Prof. Sammut'un Noiney ile işbirliği içinde yürüttüğü girişim, akademi ve yerinde uygulama arasındaki başarılı ortaklığın örneğini oluşturuyor. Koalisyon; kurumlar, sivil toplum kuruluşları, Avustralya ve Papua Yeni Gine hükümetleri, okullar, hapishaneler ve yerel topluluklar dahil olmak üzere çeşitli paydaşları bir araya getirdi. Birlikte, su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün büyümesinde çok önemli olan  kesintisiz bilgi ve kaynak alışverişini desteklediler.

2009 yılında 11.000 olan balık çiftliği sayısı, her iki ülkeden çok disiplinli ekiplerin ortak çabaları ile 2023 yılına kadar 70.000'in üzerine çıktı. Bu genişleme sadece ekonomik bir zaferi değil, aynı zamanda Papua Yeni Gine'de toplumsal dönüşüm için bir araç olarak sürdürülebilir tarımın etkili gücünü de yansıtıyor. Bu yenilikçi balık yetiştiriciliği modeli sayesinde toplum ilerleme ve istikrar ortamını teşvik eden bir dönüşüm yaşıyor.

Papua Yeni Gine'de Su Ürünleri Endüstrisi

Su ürünleri yetiştiriciliği Papua Yeni Gine'de gıda güvenliğine, geçim kaynaklarına ve ekonomik kalkınmaya önemli katkıları olan önemli bir endüstri. Bölgenin çeşitli su ekosistemleri, balık yetiştiriciliği faaliyetlerinin genişletilmesi için büyük bir potansiyel sunuyor. Papua Yeni Gine'nin su ürünleri endüstrisi, yaylalardan kıyı bölgelerine kadar farklı çevre koşullarına uyum sağlayan tilapya, sazan ve alabalık gibi çeşitli türleri kapsıyor.

Ülkenin deniz kaynaklarına bağımlılığı ve yabani balık stoklarının aşırı tüketimi göz önüne alındığında, bu sektörün ilerlemesi özellikle önemlidir. Papua Yeni Gine'de balık yetiştiriciliğinin büyümesine odaklanarak, doğal stoklar üzerindeki baskıyı azaltabilecek ve biyolojik çeşitliliği koruyabilecek, yabani balık avcılığına sürdürülebilir bir alternatif yaratmaya çalışıyor.

Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde Piyasa Tahminleri ve Eğilimler

Küresel su ürünleri pazarının önümüzdeki on yılda önemli ölçüde genişlemesi bekleniyor. Balık ürünlerinin sağlık açısından faydalarının anlaşılmasıyla artan tüketimin yanı sıra artan küresel nüfus da bu öngörülen büyümeyi destekliyor. Teknolojik gelişmeler, daha sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesi ve su ürünleri yetiştiriciliğinin gelişimini teşvik eden hükümet girişimleri de sektörün desteklenmesine hizmet ediyor. Papua Yeni Gine'nin durumu, yerel balık yetiştiriciliğinin teknolojik entegrasyon ve stratejik kalkınma çabalarından faydalanması nedeniyle dünya çapındaki bu eğilimleri yansıtıyor.

Bu sektörde başarının devam etmesi; hastalık kontrolü, yem kalitesi, sürdürülebilir tarım uygulamaları ve iklim değişikliğinin etkileri gibi zorlukların ele alınmasına bağlı. Bu sorunların üstesinden gelmenin anahtarı ise uluslararası işbirliği, araştırma ve geliştirmeye yatırım yapılması ve yerel halkın doğrudan katılımını ve endüstrinin büyümesinden faydalanmasını sağlayan toplum temelli girişimlere vurgu yapılması.

Toplumsal Etki ve Sektörel Zorluklar

Su ürünleri yetiştiriciliğinin sürdürülebilir gelişiminin, ekonomik faydaların ötesinde daha geniş toplumsal etkileri var. Noiney ve ekibinin aktif olduğu Papua Yeni Gine gibi bölgelerde balık yetiştiriciliğinin büyümesi, şiddet ve sosyal bozulmanın azalmasıyla ilişkilendirildi. Su ürünleri yetiştiriciliği, alternatif bir geçim kaynağı sağlayarak ve topluluk uyumunu teşvik ederek kırsal alanların genel istikrarına ve refahına katkıda bulunabilir.

Ancak sektör önemli engellerle de karşı karşıya. Balık sağlığı, üreme, yem ve çiftçilik uygulamalarının çevresel sürdürülebilirliği ile ilgili teknik zorluklar ele alınma. Büyümeyi etkili ve adil bir şekilde yönetmek için uygun düzenleyici çerçevelerin oluşturulmasına da ihtiyaç var.

Papua Yeni Gine'de sağlam bir su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün geliştirilmesi çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. Kapasite geliştirme, eğitim ve öğretim, kaliteli girdilere erişim ve pazar geliştirme, sektörün uzun vadeli sürdürülebilirliğini ve etkisini güvence altına alacak hayati bileşenlerdir.

Balık yetiştiriciliği ve sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği uygulamalarının daha geniş bağlamı hakkında ek bilgi edinmek isteyenler için Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Balık Merkezi gibi saygın kaynaklar, bu kritik konular hakkında kapsamlı bilgi ve belgeler sunmaktadır. Bu tür platformlar, Joshua Noiney ve ortaklarının Papua Yeni Gine'de gösterdiği ilerlemelerle uyumlu uzmanlık ve veri sunarak dünya çapındaki benzer girişimlere ışık tutuyor.

Resiflerde yaşayan balık türlerinde neden böylesine çok renk farkı var?

Resifler etkileyici yerler, resif balıkları da öyle. Bazıları kilometrelerce uzanan resifleri yuva bilen binlerce, hatta onbinlerce farklı su altı canlısı bu alanlardaki milyonlarca rengi oluşturan benzersiz ekosistemleri oluşturuyor.

Resif ekosistemleri, birbirine uzak ya da yakın pek çok balık, yosun, yumuşakça, sürüngen ve hatta bakteri türüne ev sahipliği yapıyor ve resifleri önemli kılan özel sebeplerden birisi de bu çeşitlilik. İşi balıklar yönünden değerlendirdiğimizde - ki resif balıkları karadaki tuzlu su akvaryumlarında en sık kullanılan türlerdir - taksonomik olarak birbirine yakın olan ailelerde dahi büyük renk değişimleri görülür. İşte bunun sebeplerinden birisi artık belli.

Mercan resiflerinin doğal sakinlerinden olan kelebek balıkları üzerinde James Cook Üniversitesi Mercan Kayalığı Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi tarafından yürütülen bir çalışma, kelebek balıklarının 42 türünü kapsayan geniş bir proje. Araştırmanın elde ettiği sonuçlar ise bir o kadar ilginç, çünkü aynı resifler içinde birbiri ile birlikte yaşayan yakın türler arasındaki renk farkları en fazla. 

Araştırma takımı desenler arasındaki değişiklikleri ve evrim sürecinden nasıl etkilendiklerini inceleyebilmek için yüksek çözünürlüklü dijital fotoğraflar kullandı.

Christopher Hemingson, projenin yürütücüsü ve ilgili makalenin baş yazarı konuyla ilgili olarak araştırmamız gösteriyor ki milyonlarca yıl boyunca kelebek balıkları diğer türlerle aynı yerde yaşadıklarında görsel işaretlerin fazla çeşitlilik gösteriyor diyor. Ayrıca bulduk ki bu, her iki türün de benzer aralıklarda yaşamasıyla gerçekleşiyor.

Araştırmanın diğer yazarı olan Dr. Peter Cowman ise bir türün yaşam alanının diğer türden uzaklaşmasıyla birlikte  desenleşmenin tersine döndüğünü ve renklerde daha az farklılaşma olduğunu belirtiyor. Araştırmanın ortak yazarı ve kıdemli bir araştırmacı olan Profesör David Bellwood, bu araştırmanın sonuçlarının coğrafi menzil dinamiklerin ilk kez deniz balıkları üzerindeki renk etkisini ortaya koyması yönünden son derece önemli olduğunu vurguluyor.

Bu araştırma, kelebek balıkları arasında renk ve desen farklılıklarını aynı anda ölçen ilk araştırmadır. Araştırma bize desen farklılıklarının 300.000 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşebileceğini ancak milyonlarca yıl boyunca istikrarlı şekilde kalabileceğini göstermektedir.

Hemingston rengin diğer türlerden farklı görünmekten çok daha fazlası olduğunu belirtiyor. Bu renk desenleri ayrıca diğer türlerin de ne olduğuna bağlı olarak değişiyor. Bulmacanın ilginç bir parçası ve resif balıklarının neden bu kadar renkli olduğunu açıklamaya yardımcı olabilir.

sciencedaily.com'daki yazıdan Türkçe'ye adapte edilmiştir.

Açık deniz yetiştiriciliğindeki doğru havalandırma stratejisi nanokabarcıklar üzerine mi kurulmalı?

Açık denizde balık yetiştiriciliği sistemlerinde deniz bitlerinin yönetimi, etkili, ekonomik ve çevresel açıdan sürdürülebilir yöntemler gerektiren önemli bir zorluk. Norveç gibi su ürünleri yetiştiriciliğinde doğa ile daha dost, kimyasal içermeyen ve dolayısıyla daha sürdürülebilir görünen yöntemlerle çalışmayı tercih eden ülkelerde, balıkların yetiştiricilik ortamından çekilerek üzerlerindeki deniz bitlerinin ve yumurtalarının temizlenmesi gibi yöntemler uygulanıyor.

Bu yöntemim kimyasal kullanılarak yapılan arındırma yöntemlerine göre çevre için daha avantajlı olduğunu söyleyebiliriz fakat bu sürecin kendine özgü bazı dezavantajları var. Bunların arasında, bit temizliği öncesi balıkların belirli bir alanda kısa süreliğine de olsa yoğunlaştırılması var ki bu da stresin başlıca kaynaklarından. Yoğunlaştırma ve stres aynı zamanda daha fazla oksijen tüketimi anlamına da gelir. Yetiştiricilik tesislerindeki hayvanların refahları söz konusu olduğunda bu prosedür esnasında ortamdaki koşulların iyi ayarlanması gerekiyor; özellikle de oksijen bakımından.

Kontorllü koşullu yetiştiriciliğin herhangi bir aşamasında kalıcı hale gelmiş yada gelmesi muhtemel olan düşük oksijen seviyesine çözüm bulmak ve dolayısıyla balıkların refahlarını arttırmak amacıyla, Norveçli bir su ürünleri şirketi ilk olarak gemilerini, her biri 3 bar'da 220 m3 su sağlayan, 31 kW'lık iki pompayla çalışan dört oksijen konisi ile donattı. Koniler suya yeterince oksijen vermeyi başarsa da, iş yoğun enerji tüketimi nedeniyle oldukça maliyetli. Bunun ardından stratejisini değiştiren şirket difüzör hortumlarıyla oksijen enjekte etme metoduna geçti.

Bu yöntem, konik pompaların yüksek miktardaki enerji tüketimini ortadan kaldırırken, oksijen transfer verimliliğini azalırken çok büyük hacimlerde, oksijen gerektiren üretim maliyetlerini arttırdı. Ek olarak, karşılaşılan bir diğer sorun da, difüzör hortumundan çıkan kabarcıkların balık sayma sisteminin verdiği sonuçların doğruluğunu etkiledi.

Doğru havalandırma stratejisi nanokabarcık teknolojisinden mi geçiyor?

Daha etkili bir çözüm arayışında olan şirket, nanokabarcık teknolojisini denemeyi tercih etti. 2021 baharında şirket, yükleme hortumlarının bit giderme sistemine bağlantı noktasının üzerindeki bir destek yapısı üzerine stratejik olarak konumlandırılan bir nanokabarcık jeneratörünü kurdu.

Sistem, 200 ton balığı desteklemek için gereken tipik oksijen miktarının yalnızca bir kısmını enjekte ederek üstün oksijen transfer etkinliği gösterdi. Nanokabarcık teknolojisinin başarılı entegrasyonu, yalnızca şirketin oksijenasyon gereksinimlerini karşılamada değil, aynı zamanda  CO2 emisyonlarını düşürme girişimlerinde de önemli bir ilerlemeye işaret etmekte.

Bu sistem, yüksek verimli gazdan sıvıya enjeksiyon teknolojisini kullanarak su akışına göre çalışır. Toplu oksijeni nanokabarcıklara dönüştürerek suyu yüksek seviyelerde çözünmüş oksijenle doyurur. Nötr kaldırma kuvvetine sahip negatif yüklü nanokabarcıklar suda uzun süre kalır ve sudaki çözünmüş oksijen seviyesini stabilize eden bir tampon görevi görür.

Kalıcı şekilde devamlı olarak çalışması için tasarlanan jeneratörde hareketli parça bulunmaması, kolay kurulumun yanında ve mevcut pompa sistemleriyle kusursuz entegrasyon sağlanmasını destekliyor. Herhangi bir yetiştiricilik operasyonunda oksijen seviyesini arttırmak için doğrudan akış hattına veya yan akıma monte edilebilir. Bu teknoloji sudaki çözünmüş oksijen seviyesini yükselttiği gibi besleme sırasında kullanıldığında, büyüme oranlarını artırmayı destekliyor. Biyokütledeki artış kârlılığı da beraberinde getiriyor.

Araştırmalar, nanokabarcıkların patojenleri en aza indirdiğini, hastalıkların azalmasına yardımcı olan bir ortam sağladığını, solungaç sağlığını iyileştirdiğini ve ölüm oranlarını düşürdüğünü gösteriyor. Nanokabarcıklar aynı zamanda sudaki toksinleri ve atıkları nötralize edebilir, aynı zamanda yüzeyleri fırçalayabilir ve biyofilm oluşumunu engelleyebilir.

Balık yetiştiriciliği yapılan sistemlerde kullanılan gemilerdeki oksijenasyon sistemlerinin çalıştırılmasında, dizelle çalışan temel kompresörler ve pompalar enerji tüketimini arttıran başlıca etmenlerden. CO2 emisyonlarının doğrudan azaltılması, enerji talebinin ve dizel tüketiminin ele alınmasıyla başarılabilir. Koniler ve difüzörler gibi geleneksel oksijenleme sistemleriyle karşılaştırıldığında nanokabarcıklar önemli ölçüde daha verimli. Bu durumda, Moleaer'ın sistemi, operasyonlar sırasında hem enerji hem de oksijen tüketimini hesaba katarak, konilere kıyasla  CO2 emisyonlarında %60'lık etkileyici bir azalma gösterdi. 

Norveçli balıkçılık şirketi, oksijen ve enerji tüketimini iyileştirerek CO2 emisyonlarını azaltırken, somon yetiştiriciliğindeki büyük sorunlardan birisi olan deniz bitlerinden kurtulma işi sırasında daha fazla oksijenlenme sağlıyor.

ubc

Denizaltı gözlemcilerinin sağladığı verilerle, denizatlarının yaşam alanlarına dair yeni ve heyecan verici bilgiler elde edildi.

Denize ilgi duyan ve denizle ilgili iyi gözlem yeteneğine sahip gözlemciler sayesinde esrarengiz ve karizmatik balıklar olan denizatları, yalnızca yeni habitatlarda ve geniş coğrafi aralıklarda keşfedilmekle kalmıyor, aynı zamanda daha önce yaşadıkları bilinmeyen yeni derinliklerde de keşfediliyor. Erkek bireylerin yavruları taşıma davranışı uzun süredir insanları büyülese de popülasyonlardaki cinsiyet oranı ve üreme mevsimi hakkında yeni bilgiler deniz gözlemcileri ve araştırmacıları tarafından keşfedildi.

British Columbia Üniversitesi (UBC) ve Londra Zooloji Derneği (ZSL) merkezli bir deniz koruma ekibi olan Project Seahorse'dan araştırmacılar, dünya genelinde bulunan 46 denizatı türünden 35'iyle ilgili yeni bulguları belirledi ve inceledi. Bu bulgular iNaturalist ailesinin bir parçası olan ekibin iSeahorse programını kullanan vatandaş bilim insanları tarafından yayınlandı.

iSeahorse programı, üyelerini profesyonel olmayan halkın veya amatör araştırmacıların oluşturduğu bir topluluk ve bu insanların vahşi doğada karşılaştıkları denizatı hakkında doğrudan bilgi sağlamalarına olanak tanır. Sitede yayınlayarak hangi deniz atı türünü, dünyanın neresinde, ne zaman gördükleri, yaşam alanı ve derinliği hakkında bilgiler veriyorlar. Kullanıcılar aynı zamanda mümkünse fotoğraflı kanıt da sunabiliyorlar.

Ekim 2013'ten Nisan 2022'ye kadar 96 ülkeden ve 35 denizatı türünden 7.794 doğrulanmış gözlemin analizini gerçekleştiren araştırmacılar, elde ettikleri bilgilerden ve bu bilgilerin denizatı hakkında halihazırda bilinenler üzerindeki etkilerinden oldukça etkilendiler. 

O zamanlar UBC Okyanuslar ve Balıkçılık Enstitüsü'nde yüksek lisans öğrencisi ve makalenin ilk yazarı olan Elsa Camins Martinez, Yeni bulgular, dünyanın kesin IUCN Tehdit Altındaki Türler Kırmızı Listesinde yer alan türlerin küresel koruma değerlendirmelerini geliştirecek dedi. 

Camins, Coleman'ın Pigme Denizatı (Hippocampus colemani) üzerindeki gözlemlerine katkıda bulunduğunu belirtti; bu gözlemler, onun coğrafi alanının binlerce kilometre kare daha geniş, habitatının daha çeşitli ve derinlik aralığının daha önce bilinenden daha sığ olduğunu gösterdi. Hippocampus satomiae'ye ilişkin gözlemlerin birçoğu IUCN Kırmızı Listesi'nde rapor edilen aralığın dışındaydı; bu da bunların aralığının daha önce anlaşıldığından çok daha geniş olduğunu akla getiriyor.

UBC profesörü, araştırmanın kıdemli yazarı ve Project Seahorse kurucu ortağı ve direktörü Dr. Amanda Vincent, iSeahorse'da rapor edilen habitat türlerini, her tür için IUCN Kırmızı Liste değerlendirmesindekilerle karşılaştırarak, türlerin yüzde 80'i için yeni habitatlar bulduk dedi. Hippocampus Comes, Hippocampus histrix, H. kuda, Hippocampus kelloggi ve Hippocampus spinossisimus için her biri beş ila altı yeni habitat içeren yeni yaşam alanları bulduk.

Camins, iSeahorse verilerinin bilinen üreme sezonunu beş tür için uzatması büyüleyiciydi diye ekledi. Tropik bölgelerde denizatlarının her ay ürediği rapor ediliyor. Şaşırtıcı bir şekilde bu durum Kuzey Yarımküre'deki Asya türlerinde de geçerliydi, ancak ilkbaharda daha fazla üreme görülüyor.

Dr. Vincent iSeahorse web sitesiyle gurur duyduğunu belirtiyor. Dalış faaliyetlerinin yoğun olduğu Güneydoğu Asya, Avustralya, Karayipler ve Avrupa'daki gözlemcilere ulaştık ve iNaturalist portföyünün bir parçası olmaktan büyük fayda sağladık. Sualtında denizatı üzerinde araştırma yapan ilk biyolog olarak, katılımcılar tarafından sağlanan bilgilerin birçok türü daha iyi anlamamıza yardımcı olmasından heyecan duyuyorum. Yaygın olarak incelenen bir tür için bile, kaplan kuyruklu denizatı (Hippocampus geliyor) iSeahorse gözlemleri, Tayland ve Endonezya'daki yeni keşiflerle birlikte IUCN Kırmızı Liste aralığının dışından geldi.

ZSL'nin Kıdemli Denizcilik Teknik Danışmanı ve makalenin ortak yazarı Project Seahorse'un kurucu ortağı Heather Koldewey, Topluluğumuza katkıda bulunanların yardımıyla çok daha geniş ölçekte bilgi toplayabildik diyor. Bu çalışma, boşlukların kapatılmasına yardımcı olarak denizatı bilgisini ilerletmede toplum biliminin değerini ortaya koydu. Denizatları, resmi araştırmaları bile zorlaştıracak kadar şifreli oldukları için toplum biliminden yararlanan büyüleyici türlerdir. Tüm bu çabalardan elde edilen sonuçlar, bilgi üreterek ve katılımı ve eylemi harekete geçirerek deniz topluluğu bilimini teşvik etmenin önemini ve korumada oynayabileceği önemli rolü göstermektedir. 

Kaynak: ubc.ca

Norveç'te, somon yetiştiriciliğinde karşılaşılan en tehlikeli 5 bulaşıcı hastalık

Norveç Veteriner Enstitüsü tarafından yayınlanan yeni bir rapora göre, Norveç'te hasattan önce ölen tüm çiftlik somonlarının yaklaşık %38'inin ölümünden bulaşıcı hastalıklar sorumlu.

Bu bulgular, su ürünleri yetiştiriciliğinde bulaşıcı hastalıklara karşı devam eden mücadeleyi vurgulayarak, etkili tedavi ve önleme stratejilerinin sürekli araştırılması ve geliştirilmesine olan ihtiyaca dikkat çekiyor. 

Raporda, somonu etkileyen hastalıklar şu şekilde sıralanmış:

Kış Yaraları: Genellikle soğuk aylarda ortaya çıkan cilt lezyonlarıdır. Moritella viscosa bakterisinin neden olduğu bu yaralar, cilt hasarına yol açarak somonu ikincil enfeksiyonlara karşı duyarlı hale getirebilir ve genel sağlığını etkileyebilir.

Kardiyomiyopati Sendromu (CMS): Atlantik somonuna özgü viral bir hastalıktır. Kalbi ve iskelet kasını hedef alarak kalp lezyonlarına ve kalp fonksiyonlarının azalmasına yol açar. Bu genellikle, özellikle daha büyük, pazara yakın büyüklükteki balıklarda, büyümenin azalmasına ve ölüm oranının artmasına neden olur.

Solungaç Hastalığı: Bu terim, somon balığının solungaçlarını etkileyen, genellikle bakteri, virüs ve parazitler dahil olmak üzere çeşitli patojenlerin neden olduğu çeşitli koşulları kapsar. Semptomlar arasında solungaç iltihabı ve hasarı yer alıyor; bunlar solunumu ve osmoregülasyonu etkileyerek sağlığın bozulmasına ve ciddi vakalarda ölüme neden olabiliyor.

Kalp ve iskelet kası iltihabı (HSMB): Bu hastalık, adından da anlaşılacağı gibi somon balığının kalp ve iskelet kaslarını etkileyen viral bir hastalıktır. Bu durum, kalp fonksiyonunun azalmasına ve kas hasarına yol açan iltihaplanmalara neden olabilir. HSMB özellikle endişe verici çünkü etkilenen popülasyonlarda ani ve yüksek ölüm oranlarına neden olabiliyor.

Pasteurellosis: Somonda pastörelloza Photobacterium damselae bakterisi neden olur. Yaygın organ hasarına yol açabilen sistemik bir enfeksiyondur. Belirtiler arasında kanama, ülser ve iltihaplanma bulunur. Bu hastalık, yetiştiricilik ortamlarında hızla yayılabilir ve derhal tedavi edilmezse yüksek ölüm oranlarına yol açabilir. 

Norveç Veteriner Enstitüsü tarafından yayınlanan bu raporu ücretsiz indirmek için lütfen buraya tıklayın.

Karbondan yeme: Innovo'dan alg biyoreaktörleriyle sürdürülebilir yem tedariği için yenilikçi çözüm

Innovo, fosil yakıtlardan geriye kalan emisyonları bir kaynak olarak kullanan biyoreaktörlerde yetiştirilen alglerin, akvaryum balıkları için yem tedarik eden sektörü destekleyebileceğini ve dolayısıyla doğadan yapılan avcılığa olan bağımlılığı azaltarak sürdürülebilirliğe katkı sağlayabileceğini düşünüyor.

Kurucu ve başkan Martin Kelly,  karbon kredileri olmadan kârlı olabileceğine inandığı konseptin nasıl çalıştığını açıklıyor.

Bu içerik thefishsite.com'da yayınlanan röportajın Türkçe çevirisidir.

İşiniz hakkında genel bir bakış sunabilir misiniz?

Innovo'nun biyorafinerileri, fosil yakıt kullanan ağır sanayiden ortaya çıkan karbodioksidi tüketen alglerin yetiştiriciliğinin yapıldığı modüler fotobiyoreaktörlerden oluşuyor. Bu işlemin ardından elde edilen alg biyokütlesi hasat edildikten sonra hayvan  yada balık yemi, omega-3 ve diğer besin maddelerine işlenir ve böylece karbodioksit emisyonu toplumun geri kalanı için bir yükümlülük olmak yerine değerli bir varlık olarak konumlandırılmış olur.

Akvaryum yem sektörü açısından ne gibi ilerlemeler kaydettiniz?

Küçük ölçekli üretimin başarılı olmasıyla birlikte, yüz milyonlarca dolarlık hayvan yemi alım anlaşmaları sağlandı ve büyük ölçekli üretim, kümes hayvanları ve sığırlar için hayvan yemi üretmeye başlamak üzereyken, biyorafinelerin milyonlarca ton balık yemi üretmeye yetenekli olduğu kanıtlandı.

Kullanılacak alg türlerini seçmek için balık yemi özelliklerini tersine çevirebiliriz. 100.000 farklı alg türü var ve bunların küresel balık yemi pazarlarında kullanıldığı kanıtlanmıştır. Bu üretim sürecinin farkı üretim ölçeğidir. Mevcut üretim yöntemleriyle dönüm başına yılda 10 ton balık yemi elde ediliyor. Biyo-rafinerilerimizden biri dönüm başına yılda 23.000 ton balık yemi üretebilir ve su ürünleri yemi ve su ürünleri yetiştiricileri ile çalışmaya başlamak üzereyiz.

Neden biyoreaktörleri kullanmaya karar verdiniz?

Açık havuzlar / akış yolları ve biyoçitlerin performansıyla karşılaştırıldığında, fotobiyoreaktörlerin alg yetiştirmede alan açısından en verimli araç olduğu kanıtlanmıştır. Açık havuzlardan toplanabilen alg biyokütlesi, bol miktarda arazi ve doğrudan güneş ışığına ihtiyaç duyulması nedeniyle sınırlı olmakla kalmıyor, aynı zamanda elementlere maruz kalmak da yüksek kirlenme riski taşıyor. Biyolojik çitler kapalı olsa da yine de bol miktarda araziye ve bol miktarda doğrudan güneş ışığına ihtiyaç duyar. Bunun aksine, iç aydınlatma için yüksek verimli LED'lerle donatılmış fotobiyoreaktörler, küçük bir arazi ayak izinde her türlü iklimde 7/24 çalışabilir ve mevcut endüstriyel alanlarda ortak yerleşime uygundur.

Innovo'nun technology readiness level [TRL] en az 7'ye (ticari olarak uygulanabilir prototip hazır) ulaşmış olanlar arasından 8 olmasa da (küçük ölçekte ticari olarak dağıtılmış) bir teknoloji sağlayıcısı seçmesi ile ilgili olarak, misyonu misyonumuzla uyumlu olan birini tercih ettik. 2030 yılına kadar küresel sera gazı emisyonlarını yarıya indirmeyi ve ardından kârlı bir şekilde net sıfır karbona ulaşmayı hedefliyoruz. Bu sağlayıcının misyonu, algleri hayvan / balık yemi kaynağı olarak kullanarak dünyayı beslemek, böylece toprak ve balıkçılığın insanların gıda tedariği ve biyolojik çeşitlilik için korunmasını sağlamaktır.

Hangi tür algleri yetiştiriyorsunuz ve üretkenliğini artırma olanağınız var mı?

Alg türleri, hedef ürün çıktısına ve dönüştürülen emisyonların bileşimine bağlı olarak değişecektir. Alglerin üretkenliği, yapay zeka ve makine öğrenimi kullanılarak sürekli olarak optimize edilecek; örneğin, bir gün veya hafta boyunca aydınlatmanın yoğunluğu gerçek zamanlı olarak ayarlanabilir, böylece alglerin büyüme ve dinlenme döngüleri alg biyokütlesinin optimal genel üretimine yol açar.

Konsepte potansiyel yatırımcıların ve karbon piyasasının tepkisi ne oldu?

Potansiyel yatırımcılar, özellikle gelecekteki gelir ve kar potansiyeline dair bir miktar güvence sağlayan alım anlaşmaları durumunda, biyorafineri kavramına sıcak bakıyorlar. Hayvan / balık yemi, omega-3 ve alg biyokütlesinden üretilen diğer nutrasötiklerin mevcut ticari uygulanabilirliği göz önüne alındığında, biyorafinerilerin karlılığı için karbon kredileri gerekli olmadığından herhangi bir karbon kredisi piyasasına yaklaşmadık.

Bugüne kadar ulaşılan önemli kilometre taşları nelerdi?

Teknoloji, dünya çapında çimento fabrikaları gibi ağır sanayi tesislerinde bulunan beş uygun pilot biyorafineride kuruldu. Şu anda tam ölçekli endüstriyel üretime giriyor ve önümüzdeki iki ay içinde devreye girecek. Dünyadaki karbodioksit emisyonlarının yüzde 1,5'inden fazlasından sorumlu olan ağır emisyonlu sektörlerde faaliyet gösteren iki düzineden fazla büyük şirket, finansman karşılığında biyorafineri siparişi verme konusunda ciddi niyetlerini ifade etti ve yem ve nutrasötiklere yönelik alım anlaşmaları halihazırda bir mutabakat zaptı veya niyet mektubu aşamasındadır.

Hangi zorlukların aşılması gerekiyor?

Teknoloji, büyük özel sermaye ve borç yatırımcılarının ciddi ilgisini çekecek kadar olgunlaşmış olsa da, biyorafinerilerin finansmanı, ağır emisyon üreten ülkelerin projeler için hazırlıklı olmalarına ve alım anlaşmalarının sağlamlığına bağlı. Örneğin, ilk biyorafineri serisinin teslimatına ilişkin birkaç mutabakat zaptı bağlayıcı hale gelebilir. Şimdiki en büyük zorluk, teknolojiyi 2030 yılına kadar küresel karbodioksit emisyonlarını yarıya indirmeye yardımcı olacak kadar hızlı bir şekilde küresel olarak ölçeklendirmek.

Nasıl / nerede ölçeklendirmeyi planlıyorsunuz?

Biyorafinerilerin ölçeğinin büyütülmesi, ağır karbodioksit yayıcılardan alım yapılmasını ve söz konusu biyorafinerilerden ürün alıcılarıyla alım anlaşmalarının yapılmasını gerektirir. Alım anlaşmaları yapıldıktan sonra, alım sağlayan biyorafineriler, yatırımcıların tercihlerine bağlı olarak özsermaye ve borç finansmanı kombinasyonu yoluyla bankaya uygun hale geliyor. Büyük ölçekli dağıtım yerleri, bir biyo-rafineriyi işletmek için gerekli olan emisyonları, araziyi, elektriği ve suyu sağlamaya istekli ağır emisyon salımı yapan bir kişinin sahip olduğu herhangi bir alanı içerir.

Konseptiniz diğer karbon yakalama biçimleriyle nasıl karşılaştırılıyor?

Karbodioksitten üretilen ürünler için pazarlara bağlantı olmadan, diğer tüm karbon yakalama teknolojileri, yakalanan karbodioksitin kalıcı olarak depolanması gerektiğinden yayıcıya bir maliyet getirir. Innovo'nun biyorafinerileri, değerli ürünlere dönüştürülen birim karbodioksit başına işletme karı elde ediyor.

Önümüzdeki on yılda şirketin gelişimini nasıl görüyorsunuz?

Innovo'nun biyo-rafinerilerinin ölçeği, 2030'ların başlarında balık yemi, hayvan yemi ve besin maddelerine yönelik talebin artmasıyla birlikte gerçekleşecek. O zamana kadar, çoğu yem ve omega-3 besin maddeleri alglerden elde edilecek ve global olarak adreslenebilir toplam yem ve omega-3 pazarı, küresel karbodioksit emisyonlarının yüzde beşine eşdeğer, yılda yaklaşık iki groston karbodioksit emisyonunun engellenmesine neden olacak. Ek olarak, biyo-rafineri modüllerinin fiyatları, üretim hatlarının büyütülmesi nedeniyle düştükçe, toprağı yenileyen ve ağaç ve mahsul büyümesini artıran, sera gazı emisyonlarında daha fazla net azalma sağlayan alg biyo-gübresinin üretilmesi mümkün hale gelecektir.

Şu ana kadar işletmeyi nasıl finanse ettiniz ve daha fazla finansman sağlamayı düşünüyor musunuz?

Innovo, 13 yıllık varlığı boyunca koşullu ücretlendirme yoluyla finanse edilmiştir; burada ekip üyelerine, Innovo ile yaptıkları faaliyetlerden elde edilen ticari gelirlere ve yatırım gelirlerine bağlı ödeme ile günlük ücret esasına göre ödeme yapılır. Büyük aile ofislerinden, özel sermaye şirketlerinden ve hatta daha büyük kurumsal yatırımcılardan gelebilecek ek finansman, hem Innovo'nun en büyük şirketine öz sermaye şeklinde, hem de biyorafinerilere öz sermaye veya borç şeklinde gelecek, böylece ekip üyeleri günlük oranları karşılığında nakit almaya başlayabilirler.

Müşterileri dünyanın en büyük varlık yöneticilerinden bazıları olan, bazıları trilyonlarca ABD Doları tutarında varlık yönetimi altında olan büyük ölçekli yeşil altyapı projelerinde uzmanlaşmış bir yatırım anlaşması danışmanlık firmasıyla şu anda durum tespiti konusunda ileri bir aşamadayız. Sonuçta, bu tür yatırımcılar, yatırım kuruluşlarının yalnızca Innovo ve bağlı girişimlerine yatırım yapan, piyasa koşullarına uygun, tek stratejili borsa yatırım fonları sunma istekliliği sayesinde, sermayenin dağıtımından itibaren 12 ay kadar kısa bir süre içinde bir likidite olayı yaşayabilirler.

Kaynak: thefishsite.com

Yetiştiricilik, Avrupa yılan balığının popülasyonunun toparlanmasına destek mi oluyor yoksa köstek mi?

Avrupa yılan balığı (Anguilla anguilla), denizden çıkan en ikonik balıklardan birisi ve Akdeniz mutfağında çok beğenilen bir lezzet. Fakat denizle ilgili pek çok diğer durum gibi doğum yeri Sargasso Denizi'nde olan ve dağılım alanı Akdeniz'den Kuzey Avrupa'ya kadar uzanan Avrupa yılan balığının geleceği, iklim değişikliği, çevre kaybı, kirlilik ve aşırı avlanma gibi tehditlerle karşı karşıya.

2020 yılında, yılan balığının yaşam döngüsünün önemli bir aşaması olan yavru balıkların tatlı su habitatlarına göçü, tüm zamanların en düşük seviyesine ulaştı. FAO Akdeniz Balıkçılık Genel Komisyonu (GFCM), durumu değerlendirdi ve 2020 ile 2022 yılları arasında dokuz Akdeniz ülkesinde kapsamlı bir araştırma programına öncülük etti.

Akdeniz'de Avrupa Yılan Balığı: GFCM Araştırma Programının Sonuçları başlıklı raporda yayınlanan bu çalışmanın sonuçları, yılan balığı balıkçılığı, habitatları ve yerel stokların biyolojik ve ekolojik özellikleri hakkında ayrıntılı bir genel bakış sunuyor. Rapor ayrıca mevcut yönetim ve koruma önlemlerine kapsamlı bir bakış sunmakta ve temel önlemlerin model tabanlı bir değerlendirmesini de yapıyor.

Rapor, lagünleri Akdeniz'de yılan balığı için çok önemli bir habitat olarak tanımlıyor ancak lagünler, iklim değişikliği, avlanma baskısı ve kirlilik gibi önemli zorluklarla başa çıkmak zorunda. Çevre kaybı, düşük su kalitesi ve kirlilik, nehir ve haliç çevreleri de etkiliyor.

Balıkçılık yönetimleri tarafından uygulanan alınan pek çok idari önleme rağmen, bunların kapanma dönemleri ve belirli aşamaların avlanma yasaklarıyla uyumsuz olduğunu ve genellikle yerel koşullara yetersiz şekilde uyum sağladığını gösteriyor. Bu da dolayısıyla yılan balıklarının koruma etkinliğini azalttığını gösteriyor.

Akdeniz genelinde azalan kaynaklar, balıkçıların geleneksel olarak yaptıkları balıkçılık işlerini bırakmalarına neden oluyor ve balıkçıların geleneksel yöntemlerle sağladıkları bilgi, yönetim ve çevresel korumanın kaybına yol açıyor.

Koordineli bir kurtarma yönetim planı

Avrupa yılanbalığı, farklı yaşam evrelerine ev sahipliği yapan habitatlar ve sürdürdüğü geçimler, biyolojik, çevresel, sosyoekonomik açılardan eylem ve korumayı gerektiriyor diyor raporun editörlerinden ve GFCM Su Ürünleri Kaynakları Memuru olan Elisabetta Betulla Morello.

İşbirliği, yalnızca balıkçılığı yönetmekle kalmayıp aynı zamanda bu tür etrafında dönen çevre ve sosyoekonomik ayarları korumak için yeterli önlemleri belirleme ve uygulama açısından esastır.

2021'den bu yana zaten uygulamada olan geçiş önlemleriyle başlayarak ve araştırma programının sonuçlarına dayanarak, GFCM 2022'de Akdeniz'deki Avrupa yılanbalığı için çok yıllık bir yönetim planı benimsedi. Plan, yılda altı ay boyunca kısmi olarak yılanbalığı avcılığının kapatılmasını içerirken bunun uygulanması esnasında yapılacak alternatifleri de sunmakta. Ayrıca, cam yılanbalığı, sarı yılanbalığı ve gümüş yılanbalığı olmak üzere tüm evrelerdeki ve tatlısu, acısu ve deniz olmak üzere tüm çevrelerdeki Avrupa yılanbalığının rekreasyonel avlanmasına tam, kalıcı bir yasak getirmekte. Bu önlemler, cam yılanbalıklarının korunması için 2023'te ek önleyici önlemlerle güçlendirilmiştir.

Planın bir diğer önemli parçası, Akdeniz genelinde balıkçıları ve bilim insanlarını içeren bir izleme ağı kurmak. Bu ağ, özel durumlara uygun ve tüm paydaşlar tarafından uygulanan etkili yönetim önlemlerini belirlemek için çalışacak. Atölye çalışmaları zaten balıkçıları, bilim insanlarını ve yöneticileri bir araya getirdi ve vaka çalışmalarını ve en iyi uygulamaları paylaştı, bunların başka yerlerde de uygulanmasını amaçladı.

Araştırma, çok sayıda koruma önlemine rağmen, Avrupa yılan balığı popülasyonlarının hala gerilediğini ve acil ek önlemlere ihtiyaç duyduğuna dikkat çekiyor. GFCM, Akdeniz'de Avrupa yılan balığının korunmasına yönelik yeni bir Uluslararası Yönetim Planı taslağı hazırladı. Plan, aşağıdakiler de dahil olmak üzere başlıca önlemlere dikkat çekiyor:

  • Her yıl yılan balığı avcılığında kısmi kapanma
  • Eğlence amaçlı yılan balığı avcılığının tamamen yasaklanması
  • Etkili yönetim önlemlerini belirlemek için bir izleme ağı kurulması

Sosyoekonomik bir çalışma, araştırma programının bir sonraki aşamasının bir parçasıdır. Bu çalışma aynı zamanda mevcut habitat veritabanlarını genişletecek ve yönetim önlemlerini değerlendirmek için bilgi toplayacaktır.

Nihai hedef, türün korunmasını ve Akdeniz kıyı toplulukları içinde zanaatkar balıkçılığın mirasının korunmasını sağlamaktır.

Yılan balığı yetiştiriciliği "sorunlu" görünüyor.

Avrupa'da, yılanbalığı yetiştiriciliği bir anlamda avlanma yoluyla yılan balığı elde etmeye bir alternatif değil çünkü  yetiştiricilik modeli doğadan vahşi yılanbalıklarının yakalanmasını ve kontrollü koşullarda yetiştirilmesini kapsıyor. Bunun üzerinde epey yoğun ve kapsamlı araştırmalar yürütülse de, yılan balığının kültürde üretilmesinin bir yolu henüz bulunamadı, bu nedenle Anguilla anguilla henüz evcilleştirilmiş bir tür olarak kabul edilemiyor.

Akdeniz'deki Avrupa yılanbalığı raporu, yılanbalığı yetiştiriciliği üzerine bir bölüm içeriyor. GCFM anketine katılan dokuz ortak ülkeden sadece dördü yetiştiricilik faaliyetleri bildirdi: 2019'da en önemli yıllık su ürünleri yetiştiriciliği üretimini bildiren İtalya 464 ton, iç sulara ulaşamayan cam yılanbalıklarının havuzlarda yetiştirilmesi modeli ile çalışan Yunanistan, Mısır ve Tunus. Bu sonuncusu, raporun yetiştiricilik istatistiklerine dahil edilmemiştir.

Avrupa yılanbalığı su ürünleri yetiştiriciliği için üç tür yetiştirme tekniği kullanılmaktadır: yarı yoğun kültür gölet sistemleri, yoğun geri dönüş akvaryum sistemleri ve özellikle İtalya'da Akdeniz bölgesinin sahil lagünlerinde ve tuzlu sularında geleneksel olarak uygulanan geniş bir kültür sistemine valliculture adı verilir.

Akdeniz'deki en önemli yılanbalığı yetiştiriciliği İtalya'da gerçekleşmektedir. Bildirilen veriler 2008'den 2019'a kadar uzanmaktadır. Üretim, 2011'de 510,4 ton'dan 2015'te 750 ton'a maksimuma ulaşmadan önce, 2019'da 464 ton'a düşmeden önce artmıştır.

Aynı dönem için Yunanistan, 2008'den 2019'a kadar, maksimum 2009'da 428,2 tonluk bir üretim ve 2018'de minimum 128 tonluk bir üretim kaydetmiş, en son bildirilen yıllık üretimi ise 146 ton olmuştur.

Mısır'dan gelen veriler kesintili. Burada yılanbalığı yetiştiriciliği en azından 2010'dan beri yapılıyor ve mevcut yıllık üretim seviyesi sadece dört ton civarında.

Avrupa'da, yılanbalığı ile ilgili son zamanlarda iki önemli araştırma projesi finanse edilmiştir: Avrupa Komisyonu tarafından desteklenen uluslararası araştırma projesi PRO-EEL, Avrupa yılanbalığını kültürde yetiştirmeyi amaçlamaktadır ve DTU Aqua tarafından yürütülen bir araştırma ve yenilik projesi olan ITS-EEL, araştırma ve su ürünleri yetiştiriciliği endüstrisi ortakları tarafından gerçekleştirilmektedir.

PRO-EEL, Avrupa yılanbalığının yüksek kaliteli yumurta ve spermlerini, canlı embriyoları ve besleme larvalarını üretmek için standartlaştırılmış protokoller içerir. ITS-EEL ise Avrupa yılanbalığını üretmek için yeni teknolojileri ilerletmeyi ve larva kültürünü ölçeklendirmeyi, yavruların hayatta kalma şansını artırmayı ve leptocephalus aşamasını sürdürmeyi amaçlamaktadır.

GFCM raporuna göre, araştırma bazı olumlu sonuçlar verdi ancak yılanbalıkların karmaşık üreme fizyolojisi nedeniyle, cam yılanbalıklarının kültürde ticari üretimine ulaşmadan önce ilerleme kaydedilmesi gerekecek.

Genel olarak, Avrupa'daki yılanbalığı su ürünleri yetiştiriciliği 2000 yılında 10.663 ton ile zirveye ulaşmıştır. Bu, FAO FishStat tarafından kaydedilen 2019'da sadece 1.480 ton veya Avrupa Su Ürünleri Yetiştiriciliği Üreticileri Federasyonu'na göre 1.100 ton ile karşılaştırılmıştır.

İlgili dökümanı indirmek için FAO'nun web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Kaynak: fisfarmermagazine.com